BAFA’NIN KIYISINDA LATMOS’UN ETEKLERİNDE

Bafa Gölü’nün kıyısında, Beşparmak ya da antik dönemlerdeki adıyla Latmos Dağı’nın eteklerinde, Karia Yolu’nda muhteşem manzaralar eşliğinde, doğa ve tarihle iç içe, unutulmaz bir trekking deneyimi yaşadık. Ege’nin en bakir bölgelerinden birinde yer alan bu rotanın büyük bir kısmında cep telefonu sinyalleri bile çekmiyor.  Eğer sen de bu özel coğrafyada  bir macera yaşamak istersen aşağıda paylaştıklarımızı dikkatlice oku.

Türkiye’nin en güzel yürüyüş parkurlarından biri, Bodrum, Didim, Kuşadası gibi en bilinen tatil yörelerinin arkasında gizli keşfedilmeyi bekliyor. Her tatile gidişimizde Bafa tabelalarını görüp bir sonraki sefere ertelediğimiz macera planlarımızı, bu özel coğrafyadan o kadar etkilendik ki, daha önce neden gerçekleştirmediğimize pişman olduk. Eğer sen de Bafa Gölü’nün yakınlarındaysan muhakkak programına dahil etmeye çalış. Eğer Bafa’nın yakınlarında tatil yapmayacaksan bile bu bölge özel olarak seyahat planları yapmaya değer!

Herakleia Antik Kenti Üzerine Kurulan Köy

Milas-Söke Karayolu’nu kullanarak Bafa’nın merkezine ulaştıktan sonra Kapıkırı Köyü levhalarını takip ederek dar köy yollarından ilerliyoruz. Yol boyunca tabiat şartlarıyla aşınmış ilginç kaya oluşumları bambaşka bir gezegendeymişiz gibi hissettiriyor bizi. Gölyaka Köyü sonrasında doğallığını korumuş olan Kapıkırı’ya ulaşıyoruz. Kapıkırı, eski çağlarda bölgenin merkezi olan Herakleia Antik Kenti üzerine kurulmuş bir köy. Kent, Antik Çağ’da Ege Denizi’nin bir uzantısı olan Latmos Körfezi’nin kıyısındaymış. Ancak Menderes Nehri’nin getirdiği alüvyonların bölgeyi doldurması sonucu körfez, bugünkü Bafa Gölü’ne dönüşmüş.

Çevrede doğa yürüyüşü severler için birbirinden farklı özelliklere sahip birçok parkur bulunuyor. Gönül hepsini tamamlamak istese de kilometresine ve zorluk derecesine bakarak içlerinden sana en uygun olanını seçebilirsin. Zorlu ve bakir bir coğrafya olduğu için bölgeyi bilen bir rehberle maceraya atılmanı öneriyoruz. Biz de yeni başlayanlar için ideal olan, Karahayıt Köyü’nden Yediler Manastırı’na giden sekiz kilometrelik rotayı deneyimledik ilk başta.

Rehberimizle Kapıkırı Köyü’nde buluştuktan sonra araç ile Karahayıt Köyü’ne kısa bir transfer gerçekleştirdik. Karia Yolu’nun en güzel ve turistik etaplarından olan bu parkur, Latmos Dağı eteklerinde gizlenmiş Neolitik kaya resimlerini ve Bizans manastırlarının en güzel örneklerini içeriyor. Her yaş gurubundan doğa yürüyüşü tecrübesi olan katılımcının kolaylıkla yapabileceği çok keyifli bir rota. Biz yoğun sonbahar yağışlarından sonraki bir dönemde gittiğimiz için bizi azıcık zorlayan zeminin kayganlığı oldu. Bazen kayadan kayaya atlayarak, bazen dere geçişleri olan toprak yollardan ilerlendiği için zemini güçlü tutan bir ayakkabıyla gidilmesi önemli. Parkurun sonunda ulaşılan manastırdaki göl manzarası ise tüm bu zorlukları ve yorgunluğu unutturuyor.

Batı Anadolu’da, Bafa Gölü’nün doğu kıyısında yer alan Latmos Dağları, Anadolu’nun en eski masiflerinden biri, granit ve gnays denilen kayalardan oluşuyor. Bu kayaların kendine özgü aşınmaları bölgede o kadar belirgin ki buranın karakteristik görünümünü vermiş. Adeta bir coğrafya parkında yürür gibi, kayalar üstünde oluşan figürleri insan yüzlerine, hayvanlara ya da canavara benzete benzete ilerlerken zaman nasıl geçiyor anlamıyoruz. Köy merkezinde başlayan yürüyüşümüz asırlık zeytin ağaçları altında, Latmos’un ilginç kaya oluşumları ve muhteşem manzarası eşliğinde Kerdemlik Kaya Resmi’ne doğru devam ediyor.

Binlerce Yıllık Kaya Resmi

Yaklaşık 200 metre yükseklikte, kaya bloklarının çevrelediği bir alana geliyoruz. Küçük bir kaya kovuğundan içeri girdiğimizde ise kutsal bir alana girdiğimiz hissiyatına varıyoruz.  Karşımızda binlerce yıl öncesinden bugüne ulaşmış bir mesajı görünce çarpılmamak mümkün değil!  Üstelik Kerdemlik Kaya Resmi, Latmos’ta M.Ö 6000-5000 yılları arasına tarihlendirilen yaklaşık 180 farklı kaya resminden sadece bir tanesi! Çizimlerin içinde 27 insan figürü (19’u kadın, sekizi erkek), düz ve zikzaklı çizgiler, meander motifleri, noktalardan oluşan desenler ile ızgara desenleri yer alıyor. Bölgede çoğunluğu kırmızı renkle yapılan bu resimlerde insan figürleri öne çıkıyor. Genel kaya resimlerindekinin aksine avcılık ya da çiftçilikle ilgili bir motif yok. Boyalar da çevredeki kayaçlardan, Latmos bölgesinde bulunan demir oksit ve hematitten elde edilmiş. Yürürken gördüğümüz parçalanmış kayaçlara baktığımızda antik duvar resimlerinde kullanılan boyaların tonları beynimizde hemen canlanıveriyor! Ege kıyılarının en etkileyici ve arkeolojik açıdan en zengin coğrafyalarından birinde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Yediler Manastırı ve Kaya Üstündeki Fresk

Kaya resmi sonrasında Bizans dönemine ait, Yediler Manastırı’na doğru bol manzaralı bir parkurdan ilerliyoruz. Ama öncesinde bölgenin sunduğu bir sürpriz daha var: İsa freski. Adeta bir çağdan diğerine atlaya atlaya gidiyoruz, zaman makinesindeymişiz gibi bir his… Yediler Manastırı’na ait kalıntıların bulunduğu alanın 200 metre yakınında içinde fresk olan Yediler Mağarası, aslında içi düzenlenmiş bir kaya kütlesi. İnziva yeri olarak kullanıldığı düşünülen bu devasa kayanın duvarları sıvanarak, 12-13. yüzyılın başlarına tarihlenen duvar resimleri ile bezenmiş. İsa’nın yaşamına ait sahnelerin sıralandığı resimler ne yazık ki yıllar boyu hasara uğramış.

Buradan ayrılarak göle hakim bir tepenin üzerine kurulmuş, duvarları bugün yıkık dökük olsa da tüm ihtişamıyla bizi karşılayan manastıra geliyoruz. Sur duvarları ve iç yapılarının bir kısmı ayakta olan Yediler Manastırı’nın M.S 7. yüzyılda Sina Yarımadası’ndan ve Yemen’den gelen Hristiyan rahipler tarafından yapıldığı düşünülüyor. Manastırın göle ve dağın yamaçlarına bakan muhteşem  manzarasının keyfini çıkarıp biraz soluklanıyoruz. Zira önümüzde hâlâ uzun bir yol var.

İlginç kaya oluşumları arasında ve yine gölü değişik açılardan gördüğümüz yol manzaralarıyla antik Latmos Limanı’na doğru yola koyuluyoruz. Bafa Gölü’nün kenarındaki beyazımsı kumul alana vardığımızda güneş, göl içindeki bir adacıkta yer alan başka bir Bizans manastırı üzerinden batarken efsanevi bir ışık yayıyor. Gün, aklımda şekillenen kutsal topraklara layık bir şekilde kapanışını yaparken yürüyüşümüz burada sonra eriyor. Ama Latmos coğrafyasına doyamadığımız için merak ettiğimiz farklı bir etabı deneyimlemek üzere rehberimizle ertesi gün yeniden buluşmak için sözleşiyoruz.

Bizans Kalesiyle Korunan Anadolu Geçidi

Bu kez Latmos’un daha kuzeyinde ve daha yüksek rakımlarında asırlık fıstık çamları altında geçen masalsı bir yolculuğun kahramanlarıyız. Sabahın erken saatlerinde köyde çaylarımızı yudumladıktan sonra dağın iç kesimlerine doğru yol alıyoruz. Orman manzaralı ıssız yollarda arabayla yaklaşık bir saat gittikten sonra yürüyüşümüzün başlangıç noktasına ulaşıyoruz.

Muğla ve Aydın il sınırlarında yer alan Anadolu Geçidi veya halk arasında Yörük Mezarlığı olarak bilinen denizden yüksekliği 1000 metre olan bölgedeyiz. Upuzun fıstık çamları altında, Latmos’un heybetli kayaları eşliğinde yürüyerek Çörlen Asarı denilen kaleye ulaşıyoruz. Koçarlı’nın Bağarcık Mahallesi yakınlarında bulunan kale, ana kaya üzerinde kırma ve moloz taş kullanılarak inşa edilmiş. Bizans döneminde Büyük Menderes Ovası’ndan Milas Ovası’na geçiş yollarından biri olan Anadolu Geçidi’ne giden yolu kontrol görevi görüyormuş.

Çevresindeki fıstık çamı ormanları, Sarıçay’ın kolu olan bir dere ve Latmos’un zirvelerini gören konumu ile çok özel bir alan. Kaleye çıkmak için insan boyutunda ve hatta daha büyük kaya bloklarının arasında tırmanmak ve bu tırmanış esnasında birkaç yerde büyük kaya boşluklarında atlamak gerekiyor. Biz bu riski göze almayarak aşağıdan bakmayı tercih ettik. Onu karşıdan gören düzlük alanda molamızı verip uzaktan geçmişteki seyyahlar için ne kadar heybetli ve gizemli olduğunu düşündük. Bağarcık Köyü’ne doğru 7 kilometrelik parkurda yürümeye devam ederken, yol boyunca künar yani çam fıstığı toplayan köylülerle karşılaştık. Yine film platosunu andıran patika yollardan geçtikten sonra günbatımına yakın bir saatte yürüyüşümüzü sonlandırdık.

Yukarıda bahsettiğimiz rotaların yanı sıra Bafa Gölü kıyılarında ve Latmos Dağı eteklerinde birçok başka rota göreceksin. Antik eserler ve doğal güzellikler arasında, kendi rotanı kendin de yaratabilirsin! Ama bölgeyi bilen bir rehberle keşfetmeni öneriyoruz. Hem zorlu bir coğrafya hem de kaybolduğunda çekmeyen cep telefonu sinyaliyle zor bir durumda kalabilirsin. Toplu taşımayla gitmek istersen Milas Havalimanı’ndan transfer sonrası ya da Söke veya Milas otogarlarından kalkan araçlarla Bafa gölü kıyısındaki köylere ulaşabilirsin. Bölgede konaklama için yerel halkın işlettiği pek çok otantik ve güzel pansiyon bulunuyor. Binlerce yıldır çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış bu özel coğrafyada gerçekleştireceğin macera sonrasında, tüm yorgunluğunu atmış hissedeceksin! Muhteşem kayalar, asırlık ağaçlar tüm negatif enerjileri üzerinden arındırmış olacak ve eve dönüş yolunda kendini huzur içinde bulacaksın.

Doğa severlere doğaya çıkış yolu açmak ve buradan aldığı ilhamla stil önerileri, ipuçları ve çok daha fazlası ile
 The Moose Blog
 şimdi sizlerle

Bizi Takip Edin