MÜNİH’TE DOĞAYA KAÇIŞ NOKTALARI

Münih denilince akla ilk ne geliyor? Tabii ki, tarihi taa 1810’daki bir kraliyet düğününe dayanan ve daha sonra her sene düzenli olarak organize edilmesine karar verilen, tüm dünyadan milyonlarca insanı bölgeye çeken Oktoberfest geliyor. Bu sene 189’uncusu düzenlenen ünlü bira festivali, 21 Eylül ve 6 Ekim arasında iki hafta boyunca Alman kültürüne dair çeşit çeşit etkinliklerle sürüyor. Devasa çadırların, yeme içme bölümlerinin ve lunapark alanlarının yer aldığı festival bölgesi, toplamda 420 bin metrekareyi buluyor. Bu da 40 futbol sahasına eş değer bir alan demek.

Bu muhteşem festivali yerinde denimleyip, Bavyera kültürüne ışınlanma planların olabilir. Bizse sana bu yazıda Münih’e kadar gitmişken birkaç gün daha ayırıp çevredeki doğal alanları keşfetmen için öneriler hazırladık. İşte, Oktoberfest seyahatinde hem şehrin içinden hem de şehrin dışından doğaya kaçabileceğin alanlar…

Englischer Garten (İngiliz Bahçesi)

Dünyanın en büyük şehir parklarından biri olan Münih’teki İngiliz Bahçesi, 1789’da Kral Teodor tarafından Isar Nehri kıyısına yaptırılmış. Şehrin içinde yer aldığı için hem burada yaşayanlar hem de turistler için muhteşem bir doğa harikası olan bahçe, yaklaşık 3,7 kilometrekarelik oldukça büyük ve geniş bir alan içerisinde bulunuyor. New York’taki Central Park ve Londra’daki Hyde Park’tan daha büyük! Çok sayıda yapılabilecek aktivite olanağına sahip parkta, koşu ve yürüyüş için parkurlar, Japon çay evi, Beergarten (bira bahçeleri) ve restoranlar var. Park içerisinde nehir kıyısında güneşlenenlere de, gölde sörf yapanlara da rastlayabilirsin!

Botanischer Garten München (Münih Botanik Bahçesi)

Şehrin akışından uzaklaşıp, bitki ve kelebekler dünyasında yeni keşiflere yelken açmak için Botanischer Garten München’e de vakit ayırabilirsin. Kapalı ve açık alanlardan oluşan 52 hektarlık Botanik Bahçesi’nde coğrafi bölgelere göre gruplandırılarak sergilenen çeşit çeşit bitkiler yer alıyor. Kakao ağacından Tarçın ağacına, renk renk ve çok farklı türlerdeki çiçeklerden sera bahçelerine, tropikal bitkilerden özel sergi alanlarına kadar burada keşfedecek şey çok! Buranın en çok rağbet gören alanlarından bir diğeri ise kelebek sergisi. Hayatında hiç görmediğin kelebek türlerine burada rastlama şansın oldukça yüksek!

Hofgarten

Şehrin ikonik yerlerini gezerken ya da alışveriş arasında ruhen ve bedenen dinlenmek için, çiçeklerle bezeli, oldukça nizami görünen ve küçük bir park olan Hofgarten ideal bir yer. Barok tarzının estetiği ile tasarlanmış olan parkın tarihi ise asırlar öncesine, 1560 yılına dayanıyor. Parkta ilgi çeken anıt ve tarihi yapılar da var. En popüler olanlarından biri ise park ortasındaki 17. yüzyıldan kalma Diana Tapınağı. Rengarenk çiçeklerle kaplı yürüyüş yolları, kuş sesleri, özenle hazırlanmış bahçeler, ziyaretçileri etkileyerek hoş bir enerji veriyor. Odeonplatz’dan kısa bir yürüyüş sonrası ulaşabileceğin bu parka, kısa bir doğa molası vermek için uğrayabilirsin.

Westpark

Münihlilerin de özellikle güneşli havalarda biraz sessiz sakin vakit geçirmek için gittikleri Westpark, yine şehirdeki büyük parklardan biri. 1983’te ünlü peyzaj mimarı Peter Kluska tarafından tasarlanmış. Şehir hayatından biraz uzaklaşmak isteyenlerin gitmeyi çok sevdikleri; büyük ağaçlar, çiçekler, koşu ve yürüyüş parkurlarıyla dolu bir park. Spor yapmak ve bir köşeye çekilip kitap okumak için de harika bir ortamı var. Oktoberfest etkinliklerin arasında halka açık bu yemyeşil parkı ziyaret edebilirsin. Ya da sadece Münih’i gezmeyi düşünüyorsan, soluklanacağın bir molayı buraya denk getirebilirsin.

Berchtesgaden Milli Parkı ve Königssee Gölü

Münih’in içindeki yeşil alanlardan bahsettik. Şimdi şehirden biraz uzaklaşıp parklar dışında gerçekten doğal alanları keşfetmeye vaktim var diyorsan, başlıyoruz! Münih’ten arabayla yaklaşık 2 saatlik uzaklıkta yer alan Berchtesgaden Milli Parkı, Almanya’daki Alpleri deneyimleyebileceğin eşsiz bir coğrafya. Milli park sınırlarında yer alan Königssee Gölü ise başlı başına üstüne şiir yazılacak güzellikte! (Burada çekilen açılış görselimize tekrar bakınca sen de hak vereceksin.) Münih’ten trene atlayıp gelebileceğin bu doğa harikası bölgenin yürüyüş yollarında, kamp alanlarında huzur bulacaksın. Kondisyonuna ve zevkine göre seçebileceğin çok iyi işaretlenmiş onlarca yürüyüş yolu var. Almanya’nın en yüksek şelalesi de burada bulunuyor. Göl üstünde elektrikli botlarla yapacağın tekne turunda sessizlikte yol alırken, yankı duvarı bölgesine gelindiğinde, teknedeki rehberin çaldığı saksafonun doğadan yankılanan sesini duydukça gerçekle masal arasında gidip geleceksin.  Ayrıca bölge Salzburg’a çok yakın olduğu için,  yeterli vaktin varsa Avusturya’nın meşhur şehri, Mozart’ın doğum yeri Salzburg’u da gezine dahil edebilirsin.

Garmisch-Partenkirchen

Garmisch, Almanya Alplerinde çok sevilen bir kayak merkezi. 2952 metre yüksekliği ile Almanya’nın en yüksek dağı Zugspitze de bu bölgede. Garmisch’e Münih’ten tren yaklaşık 80 dakika sürüyor. Kayak dışında aktiviteleri tercih edenler için bu bölgede çok güzel yürüyüş yolları, dağ evleri ve muhteşem manzaralara sahip oteller var. Burayı hem günübirlik hem de 1-2 günlük haftasonu keyfi için rahatlıkla düşünebilirsin. Bir de buraya kadar gelmişken, Bavyera Alplerinde bir diğer güzellik olan Eibsee’yi görmemek olmaz!

Eibsee (Eib Gölü)

Eibsee, yukarıda bahsettiğimiz, Almanya’nın en yüksek dağı olan Zugspitze’nin dibinde yer alan muhteşem bir Alp gölü. Münih’ten yaklaşık 90 km uzaklıkta, eğer araban yoksa tren  ve sonrasında otobüs tercih ederek buraya kolayca ulaşabilirsin. Münih’ten trenle Garmisch’e gelip, buradan Eibsee tarafına giden otobüslere binmek gerekiyor. Manzaralar yolculuk boyunca o kadar güzel ki yolun bitmesini hiç istemeyeceksin! Garmisch’te bir haftasonu planladıysan, bir gününü Eib Gölü’ne ayırabilir, gölün kenarında 1-2 saatlik bir yürüyüş yapabilir, göl kenarında bir şeyler atıştırıp içebilirsin. Akşam da Garmisch’e geri dönebilirsin. Bu gölün çevresindeki 8 kilometre uzunluğundaki rotayı takip ederek tam bir tur atabilir, manzaranın ve huzurun tadını çıkara çıkara gezebilirsin. Kalmalı plan yapmak istemiyorsan Münih’ten günübirlik gelmek de gayet rahat. Özellikle Eylül ve Ekim aylarında bu coğrafyada doğanın rengine hayran kalmamak mümkün değil!

Tegernsee (Tegern Gölü)

Tegernsee yani Tegern Gölü, Bavyera Alpleriyle çevrili huzur dolu bir yer. Arabayla Münih’ten sadece 50 dakika uzaklıkta, trenle de kolayca gelebilirsin. Burada yapılabilecek aktiviteler arasında bisiklet kiralama, göl üstünde tekne turları, trekking rotaları ve daha birçok seçenek mevcut. Gölün yakınındaki Wall Dağı’nın zirvesine yürüyerek çıkmak ise en heyecan vericilerinden biri olabilir. Eğer vaktin yok ya da yürümeyi tercih etmiyorsan teleferik ile de zirveye çıkabilirsin. Dağın eteğindeki teleferik istasyonuna ulaştıktan sonra istasyonun sağ tarafından yukarı doğru kıvrılan yol, yürüyüş rotasının başlangıcı. Bu yolda bilgilendirici tabelalar da mevcut. Wall Dağı tepesindeki teleferik istasyonuna ulaşmak için yaklaşık 3 saat yürümek gerekiyor. İhtiyaçların için yer yer mola verebileceğin duraklar mevcut. Dönüşte istersen teleferikle aşağı inebilirsin. Bu yürüyüşü karda yaparsan efsane görüntüler ortaya çıkacaktır. Bunun için rehberli yürüyüş hizmeti veren organizasyonlara da başvurabilirsin.

Sen de Bavyera’nın büyüleyici kenti Münih’e bir seyahat planlıyorsan, bu yazıda bahsettiğimiz noktaları dikkate alarak doğal alanları da gezine katabilirsin. Kültür, sanat ve doğanın iç içe geçtiği Münih ve çevresinde yapacağın yeni keşiflerin boyunca, ihtiyacın olabilecek outdoor kıyafet ve ekipman için The Moose Bay sitesini ziyaret edebilirsin.

Doğa severlere doğaya çıkış yolu açmak ve buradan aldığı ilhamla stil önerileri, ipuçları ve çok daha fazlası ile
 The Moose Blog
 şimdi sizlerle

Bizi Takip Edin