ANTİK ÇAĞLARDAN BERİ ŞİFA KAYNAĞI: PAMUKKALE

Türkiye’de mutlaka görülmesi gereken yerler arasında ilk sıralarda yer alan, doğal güzelliğiyle büyüleyen bir rota: Pamukkale Travertenleri. Dünya oluşur ve burası yaratılırken coğrafi olarak ayrıcalık geçilmiş sanki. Basamak basamak ilerleyen pamuk gibi beyaz havuz katmanlarından akan şifalı suları düşününce, herkesin koşası geliyor zaten. Termal su kaynaklarının bol olduğu Pamukkale’yi de içine alan bu bölge, Antik Çağlardan beri termal turizm açısından cazibe merkezi olmuş. Frig, Helen, Roma ve Osmanlı medeniyetleri boyunca termal tedavi için durak noktası olmuş.

Eğer sen de hem yapısıyla hayranlık uyandıran hem de sağlığa iyi gelen Türkiye’nin turizm ikonlarından Pamukkale Travertenleri’ne hâlâ gitmediysen bir an önce planlarını yapsan iyi olur. Üstelik hemen yanında çağlar boyunca bu şifalı sulardan faydalanan insanlığın tarihini de görebileceğin antik kent ve müze de mevcut. Daha bitmedi, yine hemen ilerisinde Kleopatra’nın bile güzellik ve sağlık bulmak için geldiği, doğal olarak oluşmuş antik havuzda kaplıca keyfi de sürebilirsin.

Bu büyüleyici şifalı su havuzları ve arka planında yer alan muhteşem antik Hierapolis kenti, 2024 yılında yerli ve yabancı dahil yaklaşık 2,5 milyon ziyaretçi ağırlayarak, bir rekor kırdı. 2025 yılında ise yetkililer bu rakamın 3 milyonu bulacağını söylüyor. Özellikle yaz sezonunda oldukça kalabalık olan ve sıcaklıkların yüksek seyrettiği Pamukkale’yi ziyaret etmeden önce biraz planlama yapmak gerekiyor. Bu yazımızda ziyaretini kolaylaştıracak ipuçlarını seninle paylaşıyoruz.

KARLI” DAĞLARA DOĞRU SEYİR

KARLI DAĞLARA DOĞRU SEYİR

Denizli merkezden yaklaşık 25 dakika uzaklıkta yer alan Pamukkale’ye yaklaştıkça, sanki bir kısmına kar yağmış gibi bir görünen dağ yamacını fark edip de şaşırmamak elde değil. Daha önce ne kadar okumuş ya da duymuş olsan da bu coğrafi fenomeni birebir yerinde görmek başka bir his! İletişimin bu kadar yoğun olmadığı dönemlerde ve özellikle eski çağlarda insanların burayı ilk keşfettiklerinde neler düşünmüş olabileceğini hayal etmek oldukça ilginç.

Pamukkale’nin en çok tercih edilen girişi olan Güney Kapısı, travertenlere 400-500 metre mesafede ve geniş otopark kapasitesine sahip. İlk olarak travertenlere ulaşmak ve daha az yürümek istiyorsan sen de bu kapıyı kullanabilirsin. Sürekli gelip giden tur otobüslerinin ve diğer ziyatretçilerin arabalarının park ettiği oldukça büyük bir otoparkı geçtikten sonra giriş kapısına geliyorsun. Müze Kartı olanlara giriş ücretsiz. Girişten sonra, genelde gölge olmayan, üstüne ahşap yol döşenmiş bir güzergâhta uzun yol yürünüyor. Bu yol boyunca su ihtiyacını giderebilmek için sırt çantanda içecek dolu matara getirmeyi unutma. Ayrıca geniş siperli bir şapka da güneşten korunman için çok işe yarayacaktır.

Travertenlere girerken ayakkabı çıkarmak zorunlu. Kalabalıkta ayakkabını ortaya bırakmak istemeyeceksin, bunu az sayıda da olsa yapanlar mevcut fakat kaybolmaması için varsa sırt çantanın içine koyabilir ya da çantanın yanına bağlayabilirsin. Fonksiyonel sırt çantan bir kez daha işe yaradı! Gelelim travertenlerin mucizesine…

Aslında bütün sır, suyunda gizli. Pamukkale tektonik açıdan hareketli bir bölge olduğu için termal su anlamında da oldukça zengin. Yeraltı suları fay hatlarından yukarıya sızarak yeryüzüne ulaşıyor. Kaynaktan çıkan su ortalama 36 °C sıcaklığında. Suyun açığa yani basınçsız ortama çıkması ve içindeki karbondioksitin havaya karışmasıyla, suda erimiş halde bulunan kalsiyum karbonat çok ince katmanlar halinde kayaların üzerine çöküyor. Bu birikim zamanla yastık gibi yumuşak hatları olan travertenleri oluşturuyor.

Beyazlığın oluşumunda, hava şartları, ısı kaybı, akışın yayılımı ve süresi etkili. Çökelme, termal sudaki karbondioksit ile havadaki karbondioksit dengeleninceye kadar devam ediyor. Travertenlerin varlıklarını korumaları için düzenli olarak karbonatlı sularla beslenmeleri gerekiyor. Suyu kesildiği andan itibaren oluşumlar kararmaya ve sararmaya başlıyor. Yani travertenlerin su kaynakları çok iyi korunmalı. Travertenlere termal su kontrollü olarak belirli bir program dahilinde veriliyor. Yoksa, fazla miktarda ve uzun süre aynı yere akıtılan su yosunlaşmaya ve dolayısıyla travertenlerde hoş olmayan kirliliğe sebep olabiliyor.

Çökelti ilk etapta jel halinde. Zaman içinde sertleşince, travertenler oluşuyor. Ancak yeni oluşan, sertleşmemiş traverten terasları üzerinde gezilmesi ve oynanması, henüz yumuşacık haldeki kalsiyum karbonatların ezilmesine, dağılmasına neden olabiliyor. Bu sebeple travertenlerin sadece izin verilen bölümlerinde çıplak ayakla yürünüyor. Mayolarıyla gelen bazı ziyaretçiler havuzların içine oturup tüm vücutlarının bu şifalı sudan faydalanmasına gayret ediyorlar. Güneş ışığı beyaza yansıdığı için inanılmaz derecede parlak ve patikadan aşağı iner ya da çıkarken gözleri zorlayabiliyor. Yanında şapka ve güneş gözlüğü getirmeni şiddetle tavsiye ederiz! Travertenlerde çıplak ayakla yürümek de zor bir süreç. Birçok bölümde su olduğu için kaygan. Ayrıca engebeli bir patika olduğu için bazı bölümlerde ayakları hafif acıtabiliyor. Etrafta kayan insanlar da göreceksin, bunlardan birinin sen olmadığına dikkat et!

Doğanın mucizesi Pamukkale travertenlerini gezdikten sonra şimdi, Pamukkale’nin tarihini keşfetmek için travertenlerin hemen arka bölümünde yer alan Hierapolis Antik Kenti’ne geçelim.

Hierapolis Antik Kenti

Pamukkale ve çevresindeki termal kaynaklar, antik dönemlerden bu yana kullanılırken, Hierapolis Antik Kenti’nin de buraya kurulma sebebini anlamak mümkün. 2 bin yıl öncesinde de Bergama Krallığı bu çekiciliğe karşı koyamamış olmalı ki travertenlerin hemen yanına Hierapolis Kenti’ni inşa etmiş olsa gerek! Günümüzde, Pamukkale ziyaretin sırasında traverten terasları ile iç içe geçmiş antik kent kalıntılarını görebilirsin.

Bu dönemde Hierapolis bir termal sağlık merkezi gibi görev yapmış ve şifalı olduğuna inanılan su kaynakları binlerce yıl boyunca Anadolu’nun farklı yerlerinden gelip sağlık ve güzellik arayan kişiler tarafından ziyaret edilmiş. Günümüzde de bu amaçla termal havuzlar ziyaret edilmeye devam ediliyor. Binlerce yıl öncesindeki antik dünyanın insanlarının yüzdüğü sulara girmek ve travertenlerin muhteşem manzarasını izlemek dünyada yapılacaklar listesine bir tik atmak demek. Ancak önceden de belirttiğimiz gibi oluşumu binlerce yıl alan bu doğal güzellik oldukça hassas. Bu yüzden yalnızca belli kesimlerinde dolaşılabiliyor ve sularına girilebiliyor. Pamukkale’de daha uzun süre kalmak ve şifalı sularından yararlanmak istersen, antik kentin ve travertenlerin yakınında yer alan termal tesislerde hem konaklayabilir hem de masaj, termal su ve çamur banyolarının keyfini yaşayabilirsin.

Hierapolis Antik Kenti oldukça iyi biçimde korunarak günümüze ulaşmayı başarmış. Buranın bir termal merkez olduğu zamanlarda çok sık ziyaret edildiğinin kanıtı Roma Hamamı, günümüzde arkeoloji müzesi olarak kullanılıyor. Hierapolis ve yakın çevresindeki antik kent kazılarında ortaya çıkarılan heykeller ve diğer kalıntıları burada görebilirsin. Antik tiyatro, tapınaklar, anıtsal çeşmeler, mezarlar, agora, gymnasium gibi yapılar da sana 2 bin yıl öncesinin kentinde olduğunu hissettirecek kadar iyi durumda. Özellikle Roma Dönemi’nde cehennemin girişi olduğuna inanılan Ploutonium hakkında anlatılan hikâyeler ilgi çekici.

Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olmuş. Dördüncü yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması, Hz. İsa’nın havarilerinden olan, Aziz Philippus’un burada öldürülmesi, buranın daha da önem kazanmasına sebep olmuş. Hierapolis, XII. yüzyıl sonlarına doğru Türklerin eline geçmiş.

KLEOPATRA HAVUZU

Pamukkale’yi tam olarak deneyimlemek için muhakkak uğraman gereken yine aynı komplekste yer alan bir nokta daha tavsiye edelim: Kleopatra Havuzu. Görür görmez şaşırtan ve kendine hayran bırakan bu havuzu, Pamukkale’nin sosyalleşme, dinlenme, şifalı suları tam olarak hissetme alanı gibi düşünebilirsin. Havuza girmek için ayrıca ücret ödeniyor ama buna değer. Etrafında bir şeyler atıştırabileceğin yiyecek yerleri, giyinme kabinleri de mevcut.

Doğal olarak oluşmuş havuzun tarihi de çok ilginç. Hierapolis Antik Kenti’nde 7. yüzyılda gerçekleşen bir deprem ile oluşmuş. Depremle birlikte Hierapolis’te bir çukur oluşurken sütunlar gibi çevredeki kente dair yapılar da bu çukura devrilmiş. Yer altından gelen termal suların çukuru doldurması ile doğal bir termal havuz ortaya çıkmış. Görsel olarak da etkileyici olan bu termal havuzun, Kleopatra Havuzu olarak isimlendirilmesi ise bizzat Kleopatra’nın bu havuzu kullanmış olmasından geliyormuş. Termal havuzun dört mevsim 36 °C olması yani vücut sıcaklığı ile eşdeğer olması, onu dört mevsim ziyaret edilebilir kılıyor.

Öte yandan tüm ören yerlerinde olduğu gibi yaz aylarında oluşan hava sıcaklığı ve Güneş’in yakıcı etkisi nedeniyle Pamukkale Travertenleri’ni ve Hierapolis Antik Kenti’ni gezmek zorlaşabilir. Bu sebeple bahar aylarını öneriyoruz. Ayrıca 2025 Mayıs ayında Kleopatra Havuzu ve etrafındaki hizmet yapılarında bakım ve yenileme çalışmaları başladı. Bu sebeple ziyarete kapalı olan havuzun, yetkililer tarafında 15 Temmuz 2025’te yeniden ziyaretçilere açılacağı duyuruldu. Travertenler ziyaretinde, Kleoparta Havuzu, kaplıca geleneğini deneyimlemek için en iyi yer ve bu ziyaretin olmazsa olmazı. Bu sebeple ziyaretini, havuzun açık olduğuna emin olduğun bir döneme denk getirmeye çalışmalısın.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan ve dünyada ender rastlanır özel coğrafi yapısıyla görenleri kendine hayran bırakan Pamukkale’yi sen de yakından görmelisin. Hazırlanırken, yol boyunca ve ziyaretin sırasında senin konforunu artıracak güneş gözlüğü, şapka, sırt çantası gibi ekipmanlarını yanına almayı unutma. Eksik malzemelerini tamamlamak için The Moose Bay’in geniş ürün çeşitliliğinden faydalanabilirsin.

Doğa severlere doğaya çıkış yolu açmak ve buradan aldığı ilhamla stil önerileri, ipuçları ve çok daha fazlası ile
 The Moose Blog
 şimdi sizlerle

Bizi Takip Edin