MARDİN: MEZOPOTAMYA BOZKIRLARINDA SARI TAŞLARLA BEZENMİŞ ŞEHİR

Şimdiye kadar gördüğün Türkiye’deki bütün turistik şehirleri unut. Burası kendine özgü dokusuyla, hafızanın derinliklerinde bambaşka bir yer edinecek. Başka bir coğrafya, başka bir kültür, başka bir dünya… Mardin sarı taşların dokuduğu, Mezopotamya’nın kurak topraklarının kişilik kattığı Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde önemli bir sınır şehri. Sen de bu şehrin tılsımını çokça duydun ve deneyimlemek istiyorsan şimdi tam zamanı!

Özgün kültürel mirası, bambaşka coğrafyasıyla gerçekten herhangi bir sınırdan geçmeden başka bir ülkenin topraklarındaymış gibi hissettirir Mardin insana. Türkiye’nin en karışık etnik yapıya sahip şehirlerinden birisidir. Türkler, Süryaniler, Araplar, Mahalmiler, Kürtler, Ezidiler, Keldaniler ve Ermeniler iç içe büyük bir ahenkle yaşamıştır yüzyıllar boyu bu topraklarda. Her etnik grubun getirdiği kültürel farklılık şehri daha da ilginç kılar. Yörede yaygın olarak Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Süryanice konuşulur.

Yazar Murathan Mungan, Paranın Cinleri isimli kitabında, doğduğu şehir Mardin’den şöyle bahseder: “Süryani kiliseleriyle Artuklu camilerini aynı zamanda sevdim. Mardin’de çok eski bir mezhep olan Şemsiler gibi güneşe, ya da Ezidiler gibi Tavus-u Azam’a tapanların da olabileceğini, hatta olması gerektiğini orada öğrendim. Arapça ezanın en güzel örnekleriyle, Latince ilahileri eş zamanlarda dinledim. Kürtçe ağıtları ve türküleri yüreğimin uçurumlarında duydum.” Kentin kendine özel dokusunu oluşturan çok kültürlülüğünü, mimari yapısını, kısaca kültürel mirasını ne de güzel özetler!

Büyük çoğunluğu 12.-15. yüzyıllar arasında inşa edilmiş farklı medeniyetlere ait eserleri ve dantel gibi işlenmiş taş evleriyle Mardin, ziyaretçilerine etkileyici bir açık hava müzesi deneyimi yaşatır adeta.  Örneğin, Mardin’deki Deyrulzafaran Manastırı, 1293’ten 1932’ye kadar dünyada Hıristiyanlığı ilk kabul eden toplum olan Süryanilerin dini merkezi olmuş. 1108-1408 yılları arasında bir Türkmen beyliği olan Artuklulara başkentlik yapmış olan Mardin’in içinde bu dönemi yansıtan çok önemli eserler de bulunur.

Bugün tüm dünyadan turistlerin ilgisini çeken Eski Şehir, yükseltisi fazla olmayan Mardin Platosu’nun güneyindeki tepenin, Mardin Ovası’na bakan yamaçlarında kurulmuş. Şehrin 100 metre kadar üstünde de Mardin Kalesi yer alıyor. Yani ufak bir dağın tepesine kurulan Eski Mardin, ovayı yukarıdan görür. Uçsuz bucaksız Mezopotomya topraklarından oluşan manzaralar gelenleri çarpar. Ova, buranın denizi gibidir. İstanbul’da Boğaz, güneyde bir tatil şehrinde Akdeniz neyse, Mezopotamya toprakları da odur burada yaşayanlar için. Ayın şavkı da, güneşin ilk ışıkları da buraya vurur. Geceleri yıldızları seyretmek, gündüzleri rüzgârı hissederken boş topraklara bakmak… Bu sonsuz düzlüğe, yalın renklere, toprağın çeşit çeşit tonlarına bakarken, zihin dinlenip berraklaşır.  Mardin’in en tipik fotoğraflarında eski şehirle, uçsuz bucaksız görünen Mezopotamya Ovası arasında bütün zarafetiyle Mardin Ulu Cami’nin diğer adıyla Cami-i Kebir’in oymalı, kesme taştan minaresi yükselir. Bu yalın manzara, huzur verir bakmayı bilenlere…

Tarihi taş evleri, camileri, medreseleri, kiliseleri ve manastırlarıyla her noktası ziyaret edilmeye değer Mardin şehrinden görmen gereken belli başlı noktaları senin için derledik. Şehrin tarihi dokusunu barındıran eski merkez ve Mardin çevresi olmak üzere, turistik noktaları ulaşım açısından ikiye ayırdık. Sen dilediğin sıralamada gezebilirsin.

1- ESKİ MARDİN’İN TARİHİ SOKAKLARI

Mardin’i tanımaya, havasını solumaya ve anlamaya eski merkezdeki müzelerden başlayabilirsin. Şehrin iki önemli müzesi olan Mardin Müzesi ile Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi, eski şehrin iki farklı ucunda yer alıyor. Dolayısıyla hangisine yakınsan oradan geziye başlayabilir, sokaklarda tarihi dokuyu gözlemleyebilirsin. Buradaki tarihi yapılar ve çarşıların hepsi yürüme mesafesinde. Kendi keyfine göre öncelikli gezmek istediğin yerleri, haritaya bakıp belirleyebilirsin. Yalnız dinlenmek için Şehidiye Medresesi terasında, bir çay bahçesinde ya da Ulu Cami’de mola vermeyi unutma. Mardin Ovası’na karşı oturup, çay ya da kahve içmeden, Mardin’i yaşamış sayılmazsın.

Mardin Müzesi

Mardin Müzesi’nde yapacağın tur, Mardin’in tarihi konusunda seni aydınlatacaktır. 45 binin üzerindeki eserle, tarihöncesi dönemlerle kentin bugününü bağlayan müzenin en ilgi çekici parçalarından biri Sürekli Definesi.

Sabancı Müzesi

1889 yılında Süvari Kışlası olarak yaptırılan bina, restorasyon sonrası müzeye dönüştürülmüş. Bugün unutulmaya yüz tutan Mardin’deki eski zanaatkârların canlandırmaları çok başarılı. Özellikle yakın dönem Mardin tarihiyle ilgili pek çok aydınlatıcı bilgiyle karşılaşacaksın.

Birinci Cadde ve Eski Mardin Sokakları

Eski şehri batı-doğu yönünde boydan boya bir yol kesiyor, bu yolun adı Birinci Cadde. Bu cadde I. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından açılmış. Şehrin Hıristiyan dönemi kiliselerinin hemen hepsi yolun alt ya da üst tarafında kalıyor. Yol boyunca Artuklu döneminden kalma pek çok cami göreceksin. Ulu Cami ve eski PTT binası gibi tüm önemli tarihi yapılar bu cadde üzerinde. Çarşılara yine bu caddeden giriliyor. Mardin’in ünlü kuruyemişçileri, gümüşçüleri ve kuyumcuları da yol üstünde. Birinci Cadde’de Mardin mutfağına özgün yemekler sunan restoranlar ile Mardin Ovası’na kuşbakışı bakan çay bahçeleri de yer alıyor. Kalenin yamaçlarından aşağılara ise, kenti dikine geçen merdivenli sokaklar adeta labirent gibi uzanıyor.

Kırklar Kilisesi (Mor Benham)

Bugün Kırklar Kilisesi adıyla bilinen Mor Behnam Kilisesi, duvarlarındaki yağlı boya tabloları ve tarihi objeleriyle ziyaret edilmesi gereken yerler arasında.

Çarşılar

Süryani çöreği ile dibek kahvesi kokularının birbirine karıştığı Mardin’in tarihi sokaklarında, vakit yaratıp Sipahiler ve Tellallar Çarşısı olarak da bilinen Revaklı Çarşı’ya gitmelisin. Burada bakır eşya ve camaltı şahmaran boyamaları ile telkâri objeler bulabilirsin. Mardin’in meşhur badem şekerinden, Süryani şarabından, cevizli sucuğundan ve sabunundan almadan dönme.

Mardin’de gittiğin birçok yerde çerçevelenmiş bir şahmaran resmi göreceksin. Mardin’in bütün zanaatkârları bakırın, ahşabın ve bezin üzerine Şahmaran figürünü işlerler. Şahmaran, Mardin’in kültürel derinliklerinde yer alan bir sembol, artık Mardin ile özdeşleşmiş. Aslında İran’a ait olan Şahmaran efsanesi, Anadolu’nun yanı sıra bütün Mezopotamya ve Arap coğrafyasında biliniyor.

Eski Mardin Evleri

İlk bakışta tepenin yamacında üst üste dizilmiş izlenimi veren tarihi Mardin evleri, aslında birbirinin cephesini kapatmayacak biçimde inşa edilmişler. Taştan yapılan geleneksel Mardin evlerinin hepsinin cephesi güneye, Mardin Ovası’na bakar. Geleneksel Mardin evleri civarda bol bulunan kalker taşından yapılmış. Bütün yapı elemanlarında ahşap kapı ve pencere dışında hep taş kullanılmış. Kentteki taş yapı geleneği Romalılar zamanından beri devam ediyor. Gerek evlerde, gerekse dini yapılarda çok zarif ve gelişmiş taş işçiliği görülüyor. En az iki katlı olan evlerin hem dış cepheleri, hem de iç mekânları taşlar oyularak dantel gibi süslenmiş. Kalker taşının rahatça işlenebilir özellikte olması sayesinde zengin süslemeler ortaya çıkmış. Ocaktan çıkartıldıktan bir süre sonra sertleşen bu kireç taşı, Mardin yapılarında bugün de kullanılıyor. Üstlerinin sıvanmasına gerek duyulmayan taş duvarlar, belirli zamanlarda taş kırıntılarından elde edilen kum ile temizlenir. Taşların özelliklerinden dolayı evlerin içi yazları serin, kışları sıcak olur. Yaz aylarında birçok Mardinli uyumak için teraslarda kurulan “taht” isimli karyolaları tercih eder.

2- YAKIN ÇEVRE

Mardin’in eski merkezini gezmeyi tamamladıysan kalan günlerinde yakın çevredeki tarihi alanları araçla dolaşabilirsin. Mardin’in en büyük yapılarından biri olan Kasımiye Medresesi ile Deyrulzaferan Manastırı kesinlikle görülmesi gereken yerler arasında. Eğer vaktin varsa, rotana ekleyebileceğin diğer bir durak Dara antik şehri olabilir. Daha sonra bir Ortaçağ şehrini anımsatan Midyat’a doğru yol alırken, yapım tarihi 397 olan Mor Gabriel Manastırı diğer adıyla Deyrul Umur’a uğrayabilirsin. Manastır turundan sonra Midyat’a giderken yolun bazı yerlerinde göreceğin taş atölyelerinde duraklayıp ustaların çalışmalarını izleyebilirsin.

-Tur Abdin Bölgesi ve Deyrulzafaran Manastırı

Mardin sınırları içinde, Midyat ve çevresini içine alan Tur Abdin Bölgesi’nde Hıristiyanlık kültür mirasını yansıtan çok sayıda kilise ve manastır bulunuyor. 4. yüzyılda Hıristiyanlaşan ve Ortaçağ’da Süryani Hıristiyan ruhaniliğinin merkezi haline gelen Tur Abdin’de inşa edilmiş 100’den fazla kilise ve manastırın bugün sadece bir bölümü faal. Bölgede bulunan Mor Sobo Kilisesi, Meryem Ana Kilisesi, Deyrulzafaran Manastırı, Mor Gabriel Manastırı, Mor Abai Manastırı, Mor Loozor Manastırı, Mor Yakup Manastırı, Mor Kuryakos Kilisesi ve Mor İzozoel Kilisesi, 2021 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edildi.

Tur Abdin Bölgesi’nden Deyrulzafaran Manastırı’nı mutlaka ziyaret etmelisin. Mardin Merkez’in yaklaşık beş kilometre güneydoğusunda kalan manastırın ismi Süryanice sarı ya da safran manasına gelen “zafaran”dan geliyor. Avlusundan içeri adım atar atmaz büyüleneceksin. Beşinci yüzyılda, güneşe tapan Şemsilere ait Güneş Tapınağı ile Romalıların kale olarak kullandığı kompleksin üzerine kurulmuş. 640 yıl boyunca patriklik merkezi olarak kullanılmış. Bugün de Süryani Kilisesi’nin önemli dini merkezlerinden biri ve Mardin Metropoliti’nin ikametgâhı. Manastırın bahçesinde nar, elma, zeytin ağaçları var. Manastırın girişindeki dükkandan bahçede yetişen ürünlerden yapılan zeytinyağı ya da nar ekşisinden satın alabilirsin. Manastırdaki kafeteryada bölgeye özgü zafaran çayını, Süryani kahvesi ve çöreğini deneyebilirsin.

Kasımiye Medresesi’nin Hayatı Temsil Eden Havuzu

Mardin Merkez’in dört beş kilometre güneybatısındaki Kasımiye Medresesi, taş işçiliğinin nadir örneklerinden biri. Mardin’in en büyük yapılarından olan medrese 23 oda, iki mescit, bir türbe, çeşme ve havuz ile külliye şeklinde. İnşasına Artukluların son döneminde başlanmış. Timur dönemindeki Moğol saldırıları nedeniyle yarım kalan inşaatı, Akkoyunlular döneminde 15. yüzyıl sonunda tamamlanmış. Medrese duvarlarında, astronomi ve tıp bilimine ait simgeler var. Medresenin revaklı avlusunda eyvan denilen bir bölüm yer alıyor. Farsçada salon anlamına gelen ve Mardin’deki birçok medresede bulunan eyvanların üç tarafı kapalı oluyor ve ortasında havuz bulunuyor. Havuzdan birkaç metre uzaklıkta çeşmeden akan su, oluktan geçerek havuza ulaşıyor. Bu havuz, insan yaşamını doğumdan ölüme anlatmak için felsefi bir mimari yaklaşımla tasarlanmış: Doğumu simgeleyen su kaynağı, ardından hayata başlama, biriktirme yeri, uzun-ince bir gençliğin ardından ihtiyarlık ile yorgunluğu temsil eden havuzdan sonra ölümü simgeleyen durgun mekân ve mahşeri simgeleyen büyük biriktirme havuzu…

Dara Antik Şehri

Yukarı Mezopotamya’nın en önemli yerleşim yerlerinden biri Dara. M.Ö 3. yüzyılın ikinci yarısında Partlar tarafından kurulmuş. 6. yüzyılın başlarında ise Bizans İmparatoru İmparator Anastasius’un girişimiyle ülkenin doğu sınırını Sasaniler’e karşı korumak amacıyla burada bir askeri garnizon kurulmuş. Dara, imparatorluğun Fırat boylarındaki savunma zincirinin önemli bir halkası olmuş. Aynı zamanda sivil yerleşim yeri olarak da planlanmış. Şehrin çevresi 4 kilometrelik bir surla korunmuş. İç kale, kentin kuzeyinde, 50 metre yüksekliğindeki bir tepenin düzlüğüne kurulmuş. Kentin taş ocakları, mezarlığı, agorası ve su sarnıçları görülebiliyor, kent ise yeni köy evlerinin altında kalmış. Dara 11.-13. yüzyıllar arasında Artuklu hakimiyetinde kalmış, 13. yüzyılda İlhanlılar tarafından tahrip edildikten sonra küçük bir köye dönüşmüş.

Midyat‘IN Ortaçağ’I YAŞATAN SOKAKLARI

Güneydoğu Anadolu’da Ortaçağ havasını en iyi koruyan yerleşim yerlerinden biri olan Midyat, evleri, kiliseleri ve çarşılarıyla Mardin’in görülmeye değer bir ilçesi. Varlığı Asurlulardan bu yana bilinen tarihi bir yerleşim. Hıristiyanlığın yayıldığı ve kök saldığı Tur Abdin bölgesinin tam ortasında yer alıyor. 11. yüzyılda Artukoğulları’nın genişlemesiyle birlikte Mardin, Hasankeyf ve Musul eyaletleri arasında kalan konumu sayesinde köprü görevi gören bir bölge olmuş ve en parlak dönemlerinden birini yaşamış. İlçenin sınırları içinde Süryanilere ait önemli dini yapılar var. Tur Abdin Metropolitliği’nin merkezi olan Mor Gabriel Manastırı da Midyat’ın 25 kilometre doğusunda. Ayrıca hem ilçenin içinde, hem de civarındaki köylerde kimi zamana yenilmiş kalıntı halinde, kimiyse sapasağlam bugünlere gelmiş çok sayıda kilise ve manastır bulunuyor. Kesme taştan yapılmış evler, özellikle günbatımında masalsı bir görünüme bürünüyor.

Mardin’e Ne Zaman Gidelim?

Karasal iklime sahip Mardin’de yazlar sıcak ve kurak, kışlar da soğuk geçiyor. Yazın kavurucu sıcaklarında gitmemeni öneririz. Mardin için en iyi zaman Nisan-Mayıs veya Eylül-Ekim diyebiliriz. Gündüz ne kadar sıcak olsa da akşam güneş batınca ayaz hissedilebilir. O yüzden yanına polar gibi kalın kıyafetler getirebilirsin. Susuzluğa karşı tüm gezin boyunca mataranı yanından eksik etme. Mataranı muhafaza edebileceğin ve gezi boyunca eşyalarını taşımana yardımcı olarak konfor sağlayacak bir çanta da getirmelisin.

“Tılsımlı şehir”, “taşların kalbi” gibi sıfatlara sahip Mardin’in ruhunu tam olarak anlamak ve yaşamak için en az 3 gün ayırmanı öneriyoruz. Bu deneyime çıkmadan önce ihtiyacın olan ürünler için The Moose Bay mağazalarına göz atabilirsin.

Doğa severlere doğaya çıkış yolu açmak ve buradan aldığı ilhamla stil önerileri, ipuçları ve çok daha fazlası ile
 The Moose Blog
 şimdi sizlerle

Bizi Takip Edin