TRABZON’A SEYAHAT: HORON, HAMSİ VE YAYLALAR

Karadeniz’in kıyısında, sisle buluşan dağların eteğinde bir şehir: Trabzon. Geçmişten bugüne önemli bir liman kenti, merkezinde ne kadar yapılaşma olsa da yaylalarıyla doğanın nimetlerini cesurca sunan bir coğrafya… Şehrin kimliği, horonun ritminde, hamsinin bereketinde ve tarih boyunca şekillenmiş çok kültürlü bir hafızada saklı.
Trabzon’u anlamak için bir düğünde ya da bir yayla şenliğinde insanların dans etmek için el ele dizildiği o anı görmek gerekir. Horon, sadece bir dans türü olmaktan çıkar, topluluğun ruhunu taşıyan bir ritüele dönüşür. Diz kırdıkça, kemençenin sesi hızlandıkça, bireyler kaybolur, topluluk tek bir beden olur. Şehir içinde bile bir kahvehanede kemençeyi duymak mümkün olur bazen. Trabzon insanının hızlı konuşması, kendine özgü mizah anlayışı ve hayatı ciddiye alırken hafifçe dalga geçişi hep bu horon temposunu hatırlatır.
Eylül ayı, Trabzon’u ziyaret etmek ve daha kendi halindeyken keşfetmek için iyi bir zaman. Yaylalara çıkmak için yaz aylarını tercih eden turistlerin azaldığı bir dönem. Daha önce Karadeniz’in kalbi Trabzon’u keşfetme şansı bulamadıysan, şimdi tam zamanı! Doğal ve tarihi yerleri, kültürel ipuçları ve lezzet durakları önerileriyle, Trabzon’u derli toplu gezmen için bir rehber hazırladık.
Mutlaka Görmen Gereken Yerler
Karadeniz’in kültürel, tarihi ve doğal zenginliklerle dolu olan bu şehrinde görülmesi gereken pek çok yer var. En meşhurlarını sıraladığımız listeye, tabii ki ünü tüm dünyaya yayılmış, fotoğraflarıyla görmeyenleri bile mest etmiş Sümela Manastırı birinci olarak giriş yapıyor.
1) Sümela Manastırı

Maçka ilçesinde Altındere Vadisi’nde, adeta orman denizinin içinde yer alan bu kaya manastırı, görür görmez nefesini kesecek. Sarp kayalıkların üzerinde yükselen büyüleyici mimarisi, muhteşem freskleri ve manastır kompleksleriyle UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’nde yer alıyor.
Karadağ’ın sarp bir yamacındaki doğal mağara etrafında inşa edilen manastırın isminin, siyah, kara ve karanlık anlamına gelen “mela” kelimesinden türetildiği düşünülüyor. Efsanelere göre, kuruluşu 4. yüzyıla kadar gidiyor. Hemen hemen 1200 metre rakımlı bir noktada ve vadinin dibinde akan suyun 300 metre kadar yükseğinde, dimdik denilebilecek kadar sarp bir yamacın ortalarında oldukça geniş ve yüksek bir mağara, daha doğrusu bir kovuk bu tesisin çekirdeğini teşkil etmiş. Bu, erişilmesi zor ve yorucu kovuk önündeki dar çıkıntı, zamanla burada büyüyen, genişleyen ve zenginleşen manastıra zemin olmuş. 18. ve 19. yüzyıllar boyunca çeşitli onarım ve eklemelerle bugünkü çok odalı kompleks yapı haline gelerek muazzam bir tesise dönüşmüş. Aslında bu tam bir dönüşüm hikâyesi.
19. yüzyılda kalabalık bir topluluğu barındıran Sümela Manastırı’nda, manastırın ana kilisesi olan mağara kilise, farklı büyüklükte on şapel, ayazma (kutsal su kaynağı ve üzerindeki yapı), çan kulesi, kütüphane, iki katlı mutfak, çeşme, idari mekânlar, keşişlerin kaldıkları odalar ile misafirhane yer alıyor. Güney yönünde yüksek merdivenli bir girişi ve koruma duvarı ile çevrelenen manastırın ön kısmında, su kemerleri görülüyor. Güneydeki su kaynaklarından bu kemerler sayesinde getirilen sular, manastırın avlusundaki çeşme ve su yolları sayesinde burada yaşayanlar tarafından kullanılabilmiş.
1916–1918 yıllarındaki Rus işgali sırasında manastıra el konulmuş. Lozan Antlaşması (1923) sonucunda uygulanan nüfus mübadelesi ile tamamen boşaltılmış. Günümüzde ise büyük restorasyonlar sonrası bir müze olarak ziyarete açık durumda.
Sabah erken saatlerde gidip manastırı çok kalabalık olmadan daha rahat bir şekilde gezebilirsin. Daha sonrasında ise, Trabzon’un eşsiz doğal güzelliklerinden biri olan Altındere Vadisi Milli Parkı’nda yürüyüş yapabilirsin. Bu milli park, Sümela Manastırı’nın eteğinden başlayarak uzanan vadide, tarih ve doğa harikalarını bir arada barındırıyor. Muazzam manzaraları ve zengin biyolojik çeşitliliğiyle gerçek bir doğa cennetinde bulacaksın kendini.
2) Trabzon Ayasofyası

Trabzon’un tarihi yapılarıyla öne çıkan merkez ilçesi Ortahisar’da bulunan Ayasofya, geç dönem Bizans mimarisinin bölgede korunmuş en karakteristik kilise örneklerinden biri. Dış cephe taş işçiliği, iç mekândaki sahneli freskler ve ayrı çan kulesi dikkate değer. Venedik tarzını andıran dört köşeli çan kulesinin Bizans mimarisinde başka bir örneği yok. Deniz feneri olarak veya astronomi amaçlı kullanıldığı da düşünülen çan kulesi, yapının cami olduğu dönemlerde minare işlevi de görmüş. 2013’ten beri cami olarak kullanıldığı için ibadete açık. Ziyaret planı yaparken namaz saatlerine dikkat etmelisin.
3) Ortahisar (Tarihi Kent Dokusu)
Zağnos Vadisi Trabzon’un merkezinde, Ortahisar’da bulunan yeşil bir vadi. Aslında tarih kokan bir vadi, şehrin içinde sessizlik ve sakin bir atmosfer sunuyor. Eski surların çevrelediği bir mahalle dokusuna sahip Zağnos Vadisi’nde yürürken, Tabakhane Köprüsü, geleneksel taş-ahşap evler ve hanlar peşi sıra çıkar.
Ortahisar ilçesinde bulunan ve birçok kültüre tanıklık etmiş Trabzon Kalesi, şehrin simgesi haline gelmiş ve günümüze kadar kendini korumayı başarmış bir yer. Üç kısımdan oluşan kalede tarihi bir yolculuk seni bekliyor. M.Ö. 2000’li yıllarda yapıldığı tahmin edilen Trabzon Kalesi, Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethinden sonra Karadeniz’de bir kalkan görevi üstlenmiş.
Ortahisar ilçesinde, Boztepe’nin hemen yamacında kurulu olan Kızlar Manastırı mutlaka görmen gereken yerlerden bir diğeri. 1300’lü yıllara dayanan inşası ile görkemli bir yapıya sahip.
Trabzon’da şehir merkezinde gün batımı veya gün doğumu izlemek istersen Boztepe’yi mutlaka görmelisin. Boztepe’ye doğru tırmanırken çay molası verebilirsin. Şehir ve deniz manzarası şahane.
4) Atatürk Köşkü
Soğuksu sırtlarında, çam ormanları içerisindeki bu muhteşem mimari yapı, 1890 yılında yazlık bir köşk olarak inşa edilmiş. Atatürk Trabzon’a geldiğinde burada konaklamış. Şehrin sayfiye geçmişini, sivil mimari detaylarını ve Atatürk’ün Trabzon ziyaretini hatırlatıyor.1943 yılında müzeye dönüştürülerek hizmete açılmış. Bahçesi fotoğraf için ideal.
5) Uzungöl

Çaykara’ya bağlı turizm ve konaklama merkezi diye de adlandırabileceğimiz Uzungöl, Haldizen Deresi’nin taşması sonucu oluşmuş bir heyelan set gölü. Trabzon’un en önemli doğal güzelliklerinden biri. Çevresindeki köy yaşamı, yürüyüş patikaları ve yüksek yaylalarıyla doğal güzellikler arayanların tercihi. Kendine özgü endemik bitki türleri, kuş çeşitliliği ile özel çevre statüsü kazanmış. Yaz aylarında kalabalık oluyor. Gün doğumu saati sakin keşif için en iyi zaman. Yamaç paraşütü, ATV turu veya doğa yürüyüşü yapabilirsin. Fırsat yaratıp bir gece de olsa burada konaklaman çok iyi olur.
6) Çal Mağarası
Düzköy ilçesinde, denizden 1050 metre yüksekte bulunan Çal Mağarası, yaklaşık 8 kilometre uzunluğuna sahip, içinden dere akan bir mağara sistemi. Aydınlatma ve yürüyüş platformlarıyla 2003’ten beri turizme açık. Girişten 200 metre sonra iki kola ayrılan güzergâhı görsel olarak çok farklı ve etkileyici. Astım ve sinüzit hastalıklarına da iyi geldiği söylenen mağaranın üzerindeki tarihi kaleyi de mutlaka görmelisin.
7) Sera Gölü & Hıdırnebi Yaylası
Şehre yakın iki doğaya kaçış noktası: birini heyelan gölü kıyısında piknik ve yürüyüş için, diğerini sıcak havalarda serin yayla havası için tercih edebilirsin. İkisi de Akçaabat ilçesinde bulunuyor. Hıdırnebi Yaylası, Akçaabat ilçe merkezine ise 29 kilometre uzaklıkta. Sera Gölü ise Akçaabat sahiline sadece 3 kilometre mesafede.
SENİN İÇİN PLANLANMIŞ GÜNLÜK ROTALAR
GÜN-1
Şehir ve tarih odaklı bir yürüyüşle keşfe başlayabilirsin. Ortahisar bunun için ideal:
Zağnos Vadisi → Ayasofya → Boztepe’de gün batımı.
GÜN-2
Sümela Manastırı’nın bulunduğu vadiye bir gün ayırarak hem herkesin görmesi gereken büyüleyici tarihi yapıyı görmüş olursun hem de vadide doğayla bütünleşebilirsin:
Maçka, Altındere → Sümela Manastırı → Vadi patikalarında yürüyüş → Köy sofrasında kuymakla gün içinde kaybettiğin enerjiyi geri alırsın.
GÜN-3
Bir gününü de Karadeniz’in kendine has coğrafyasını yaylalarında deneyimlemeye ayırmalısın muhakkak. Hem yayla hem de göl içeren bu rota ruhuna iyi gelecek:
Uzungöl’de sabah yürüyüşü → Hıdırnebi Yaylası’nda serinleme → Dönüşte Sera Gölü kıyısında mola.
Hamsinin Bereketi: Trabzon Mutfağı

Trabzon mutfağının baş tacı hamsi. Tavası, buğulaması, pilavı farklı pişirme yöntemleriyle çeşit çeşit hamsili lezzetlere hazırlıklı ol! Ve hatta tatlılarda bile hamsiyle karşılaşman mümkün. Şehirde hamsi sadece bir yiyecek değil, kimliği oluşturan bir öğe.
Tabii ki Trabzon mutfağı sadece hamsiden ibaret değil. Akçaabat köftesi şehrin gururu. Kıvamı ve baharatı ile coğrafi işaretli bir lezzet. Trabzon pidesi ise taş fırında, kıymalı, kavurmalı ya da peynirli olarak sunuluyor. Üstüne bir de yumurta kırıldı mı, tadına doyulmuyor. Kara lahana çorbası, turşu kavurması, kaygana, laz böreği sofrayı tamamlayan diğer yerel tatlar ama aslında her biri o kadar doyurucu ki başlı başına bir öğün olarak da tercih edebilirsin.
Köy kahvaltılarında kuymak (ya da muhlama) masanın merkezine konuyor. Mısır unu, tereyağı ve peynirin kıvamı uzadıkça sohbet de uzuyor. Yemek sonrası Hamsiköy sütlacı, üzerine fındık serpilmiş halde servis ediliyor. Ve tabii ki çay. Karadeniz’in yeşil altını, ince belli bardakta, şehri gezerken en samimi eşlikçi oluyor. Özellikle Boztepe’de ince belli bardakta çay içmeden Trabzon hikâyesi tamamlanmış sayılmaz!
Ne Zaman Gidelim?
Trabzon’a en çok ziyaretçi yaz aylarında gelir. Özellikle yaylalara çıkmak isteyenler için en ideal zaman yaz ayları oluyor. Hem şehir merkezi hem de ilçeler çok daha kalabalıklaşıyor. Ama sararan yapraklar eşliğinde sonbaharda da ilçeleri gezmek çok keyifli oluyor. İlkbaharda çok yağış aldığı için gezmek zor oluyor. Kasımdan sonra da soğuyan havalar ve yükseklere kar yağdığından seyahat için tavsiye edilmiyor. Ziyaret için en iyi zaman, açık hava aktiviteleri için ideal olan mayıs–ekim ayları arası.
Havaalanı şehre çok yakın. Sümela Manastırı, Çal Mağarası ve Uzungöl için araç kiralayabilir ya da günlük turlara katılabilirsin. Karadeniz Bölgesi’nde özellikle sonbahara geçişte ani hava değişimi normal. Yanında yağmurluk ve polar gibi hafif bir ara katman bulundurman hayat kurtarır.
Karadeniz’in Kıyısında Bol Hikâyeli Bir Şehir
Trabzon; Bizans kiliselerinden dağ köylerine, hamsi avlayan balıkçılardan yaylada horon tepenlere kadar uzanan çok çeşitli hikâyeler anlatıyor. Bir gün Sümela’ya tırmanırken sisin içindeki fresk renklerinde kaybolursun, öteki gün Çal Mağarası’nda yeraltı suyunun sesi eşliğinde bambaşka bir boyutta hissedersin. Akşam Boztepe’de çayını yudumlarken, rüzgâr döner, deniz dalgalanır ama şehrin ritmi hep yerli yerindedir.
Bu şehirde adımlarını bir yayla patikasına atarken, bir anda kemençenin sesiyle dans edebilir, sofrada hamsiyle Karadeniz’in tuzunu tadabilir, bir sur kalıntısında Evliya Çelebi’nin izini sürebilirsin. Sen de Trabzon’u keşfederken Karadeniz’in değişken havasına uygun kıyafet ve ekipmanlar edinmelisin. Bunun için The Moose Bay’in geniş ve kaliteli ürün seçkisine göz atmayı unutma!