KONYA ARALIKTA BİR BAŞKA!

Aralık ayı Konya’yı bambaşka bir şehir hâline getiriyor. Hava kuru ve soğuk, sokaklar sakin, hafif bir sis her şeyin üzerine ince bir tül gibi düşüyor. Şeb-i Arûs haftası yaklaştıkça şehirde farklı bir ritim beliriyor; insanlar Mevlânâ’yı anmak, onun felsefesini derinden hissetmek için dergâh yollarına düşüyor. Mevlana Müzesi’nin çevresi canlanıyor, akşamüzeri ney sesi şehrin sesine karışıyor.

Konya, aralık ayında hem kültürü hem doğayı birlikte yaşamak isteyenler için eşsiz bir rota. Yeni yerler görmek, manevi bir atmosferi solumak ve biraz da günlük rutininden uzaklaşmak istersen bu şehir tam sana göre. Bu yazıda hem Şeb-i Arûs’un ruhuna eşlik ediyoruz hem de kışın Konya’da keşfedilebilecek doğal ve kültürel güzellikleri geziyoruz.

ŞEB-İ ARÛS: ŞEHRİN DERİNLEŞTİĞİ ZAMAN

Konya’da ilk durak çoğu zaman bugün müze olarak hizmet veren Mevlânâ Dergâhı olur. Aralık ayında burayı ziyaret etmek, özellikle törenlerin yaklaştığı haftada, kalabalığa rağmen daha derin bir deneyim sunar. Avluda dolaşırken zaman yavaşlar; rüzgâr bile daha kısık bir tonda konuşur. Dergâhın hücrelerinde, taş duvarların sade dili, insanı kendiliğinden yavaşlatır. Burada zaman ağır ağır akar.

Her yıl 7–17 Aralık tarihleri arasında düzenlenen Şeb-i Arûs (Türkçe düğün gecesi anlamına gelir) törenleri, Konya’nın ritmini tamamen değiştirir. Semazenlerin dönüşündeki sakin hız, ney sesinin derinliği… Hepsi Mevlânâ’nın ölümü bir kavuşma olarak gören felsefesine dokunma fırsatı sunar. Törenler yalnızca bir gösteri değil, şehirle aynı ruhu paylaşma fırsatı da sunar. Akşamüstü etkinliklerin düzenlendiği Mevlana Kültür Merkezi’ne doğru ilerlerken turuncuya dönen ışığın altında kalabalığı görmek bile etkileyici. Ney sesi duyulup sema başladığı an, şehir adeta içine çekilir. Biletlerin hızla tükendiğini unutmadan plan yapmalısın.

KARATAY MEDRESESİ VE İNCE MİNARE: SELÇUKLU’NUN MAVİ YANKISI

Rotada ikinci klasik durak Çini Eserler Müzesi olarak kullanılan Karatay Medresesi. Konya’nın mimari hafızasında Selçuklu çinilerinin özel bir yeri var. Medrese’nin içindeki mavi tonlar insanın zihnini susturacak kadar dinginlik veriyor. Taş ve ahşap eserlerin sergilendiği İnce Minareli Medrese ise taş işçiliğinin zarafetini gösteren bir mücevher gibi. Müze olarak kullanılan iki medrese de Karatay ilçesindeki Alâeddin Tepesi’nde birbirine çok yakın konumda bulunuyor.

KIŞ SOĞUĞUNDA TROPİK BİR MOLA: KELEBEK BAHÇESİ

Selçuklu ilçesinde yer alan Tropikal Kelebek Bahçesi, aralık ayında hem şehirden hem soğuktan kısa bir kaçamak gibi gelecek sana. İçeri adım attığında seni sıcak, nemli bir hava ve rengârenk kelebeklerin oluşturduğu tropik bir atmosfer karşılayacak. 40 kelebek türünün dolaştığı bu alan, fotoğraf meraklıları için de biçilmiş kaftan. Dışarıdaki keskin soğuğun tam tersine, içeride türlü bitki ve kelebeklerin arasında yazın hafifliğini hissedeceksin.

KONYA’NIN KIŞ PEYZAJLARI

MEKE GÖLÜ: VOLKANİK BİR HİKÂYE

Orta Anadolu’nun en ilginç doğal oluşumlarından Meke Gölü, kışın çok daha dramatik görünür. Geniş bozkırdan bir anda yükselen volkan konisi, rüzgârın göl yüzeyinde kurduğu desenler… Kuraklık nedeniyle eski formunu kaybetse de hâlihazırdaki görünümü hâlâ çarpıcı, hatta sinematiktir. Gün doğumu için ideal.

KIZÖREN OBRUĞU VE YENİDEN DOĞAN MİRAS

Karapınar’daki Kızören Obruğu, 180 metre genişliği ve 145 metre derinliğiyle hâlâ doğal yapısını koruyan en etkileyici karst çukurlarından biri. Hemen yanında ise bugün restore edilip butik otel ve müzeye dönüştürülen Obruk Hanı bulunuyor. Taş işçiliği korunarak modern dokunuşlarla yenilenmiş bu Selçuklu kervansarayı, bozkırın ortasında eşsiz bir sahne yaratıyor. Gün batımında ışıkların yanmasıyla ortaya neredeyse film sahnesi gibi bir atmosfer çıkıyor. Bozkırın ortasında, bir yanında obruk, bir yanında Selçuklu mimarisi…

BEYŞEHİR GÖLÜ VE MİLLİ PARKI

Konya merkezden yaklaşık 1 saat 20 dakika uzaklıktaki Beyşehir Gölü, kışın en dingin hâlini sunuyor. Gölün durgun yüzeyinde yansımaları izlemek ve sazlıklar arasında yürümek, aralık ayında çok huzurlu. Anadolu’nun en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü, nadir bulunan biyolojik çeşitliliğe sahip.

MERAM BAĞLARI: ŞEHRE EN YAKIN MOLA

Meram, şehir merkezine yakın ama ruhu bambaşka. Aralık ayında bağların kahverengi tonları ve sakin sokaklar hoş bir yürüyüş rotası sunuyor. Tarih boyunca suyu, havası ve bağlarıyla ünlü bu bölge, bugün de çay bahçeleri ve lokantalarıyla hoş bir dinlenme durağı.

SİLLE KÖYÜ: TAŞ EVLER VE TOPRAK İŞÇİLERİNİN İZLERİ

Şehir merkezine çok yakın olan Sille, aralık ayında fotoğraf ve kültür keşfi için ideal. Taş sokaklar, Aya Elena Kilisesi, eski Rum evleri ve yerel seramik atölyeleri ile yavaşlamayı hatırlatan bir yer. Sokaklara sinen hafif toprak kokusu, köyün eski çömlek geleneğinin izlerini taşıyor.

İÇİNİ ISITACAK KONYA LEZZETLERİ

Bir keşif gününü bitirmenin en güzel yolu sıcacık bir sofraya oturmak. Fırın kebabı, etli ekmek, tirit, bamya çorbası… Hepsi kış soğuğunda hem mideyi hem de ruhu ısıtıyor.

2 GÜNLÜK KONYA ROTASI

1. GÜN / Kültür & Şehir içi

Sabah
• Mevlana Müzesi ve Dergâhı
• Dergâh çevresinde çay/kahve molası
• Müze çıkışı Kültür Sokağı kısa yürüyüş

Öğle Molası
• Etli ekmek veya bamya çorbası tatmalısın

Öğleden sonra
• Karatay Medresesi
• İnce Minareli Medrese

Gün batımı
• Meram Bağları
• Kısa yürüyüş + çay molası

Akşam (Şeb-i Arûs dönemi)
•Mevlana Kültür Merkezi sema töreni (Çok önceden bilet alınmalı)

2. GÜN / Doğa & Çevre Rotaları

Sabah
• Meke Gölü (Gün doğumuna yakın gitmek daha etkileyici)

Öğleye doğru
• Kızören Obruğu
• Yanındaki Obruk Hanı (Butik otel ve müze, kahve molası için harika)

Öğleden sonra
• Sille Köyü
• Aya Elena Kilisesi
• Arnavut kaldırımlı sokaklar
• Seramik atölyeleri
• Otantik kafelerde mola

Akşamüstü
• Eğer daha fazla doğayla temas etmek istersen Tropikal Kelebek Bahçesi (şehir içi, kapalı alan)

Akşam
• Fırın kebabı veya tirit ile final

Konya’da geçirilen iki günün sonunda insanın aklında tek bir his kalıyor: dinginlik. Şehir, aralık soğuğunun ortasında, uçsuz bucaksız topraklarda kendinle baş başa kalmanı ve düşüncelerinle yüzleşmeni sağlıyor. Sabah Mevlana Dergâhı’nda başlayan sessizlik, öğleden sonra Sille sokaklarında taşlara karışıyor; akşamüstü bozkırda uzayan gölgelerle birlikte daha da derinleşiyor. Kızören Obruğu’nun kenarında dururken toprak, zaman ve insan arasındaki ilişkiyi yeniden düşünüyorsun. Tropik Kelebek Bahçesi’nin sıcaklığı, Meram’ın serin yürüyüş yolları, İnce Minare’nin göğe çizdiği siluet… Hepsi Konya’nın bambaşka yüzleri.

Aralık ayında Konya, sana büyük sözler vadetmiyor; bunun yerine hafif bir iç huzuru, sakin bir keşif ritmi ve kendine ayırdığın iki günün kıymetini hatırlatıyor. Şehrin ritmi yavaş, karakteri kendine özgü, coğrafyası çarpıcı, hikâyesi güçlü. Dönüş yolunda her şey bitmiyor; Konya, insanın üzerinde bıraktığı o sessiz etkiyle seninle gelmeye devam ediyor. Sen de bu etkiyi hissetmeye karar verdiysen, insanın içine işleyen soğukların olduğu bozkır topraklarda ihtiyacın olacak malzemeler için The Moose Bay ürünlerine göz atabilirsin.

Doğa severlere doğaya çıkış yolu açmak ve buradan aldığı ilhamla stil önerileri, ipuçları ve çok daha fazlası ile
 The Moose Blog
 şimdi sizlerle

Bizi Takip Edin